Yazar Rumuzu: aşil7078
Eser Sıra Numarası: 13012025eser01
GERÇEĞİ ARAMAK
İnsan, sürekli
bir şeyleri anlamlandırmaya çalışır ve gerçek bunlardan en önemlisidir. Bilim,
insanların şu ana kadar ulaştığı en gerçek bilgilerin bütünüdür. Doğası gereği
nesnellik gerektirir çünkü gözlem ve deneylerle edinilen bilgiye dayanır.
Gözlem yapmak da eleştirel düşünme yeteneğimizin gelişmesini sağlar. Ancak
bence bilim, gerçeğe ulaşmak için yeterli değildir. Her ne kadar bir gerçeğe
ulaştığımızı düşünsek de ulaştığımız, asıl aradığımızın yarısı bile edemez.
Çoğu zaman
insanlar gerçeği sorgulamayı unutur. Ama gerçek körü körüne inanılan bir şey
olmamalı. Bilim yani deneyler yaparak en
doğru kabul ettiğimiz bilgiler bile zamanla değişebilir, yetersiz kalabilir
veya geçerliliğini koruyamayabilir. O
zaman şu an gerçek olarak kabul ettiğimiz her şeyin de bir gün
yalanlanabileceğini aklımızda tutmamız ve anlamlandırma çabamızda edindiğimiz
bilgileri sorgulamamız gerekir.
Peki ya
bildiğimiz her şey yanlışsa? İnsanoğlu manipüle edilmeye, kendine çıkar
sağlayacak ya da kendini güvende hissettirecek bilgileri kabul etmeye
meyillidir. Hatta bazılarımız sürekli inkâr halindedir. Bu da aslında insanın
kendini kandırmasından başka bir şey değildir. İşte bu yüzden bilime sarılırız
çünkü insan her şeyin bir açıklaması olsun ister, bilmediği şeylerden korkar. “Neden?”
sorusu sorulduğundan gerekçe olarak deneyi gösterir ve bir nevi içini rahat
tutar. Peki, bu “neden?” sorusu ilk başta, bilimin temeli atılırken
sorulduğunda cevabı bir yalan olsaydı? Şu an insanların sırtlarını yasladığı
her bilgi aslında havada kalmış olurdu. İlk başta bize yalan söylendiğini
bilseydik şu an doğru olduğunu söylediğimiz her şeye şüpheyle yaklaşırdık ve
inanıyorum ki daha çok didikler, gerçeği bulmak için hayatımız pahasına
çırpınırdık.
Doğruluğundan
çok emin olduğunuz bir bilgiyi düşünün, o bilginin aslında gerçekten çok uzak
olduğunu öğrendiğinizde diğer bilgilere inancınız ve evreni anlayışınız derin
bir şekilde sarsılırdı. Daha önce de dediğim gibi, insan kendini kandırmaya
meyillidir ve bilmediği konulara ya da kendi fikrinden başka fikirlere karşı ön
yargılıdır. Bu yüzden sadece bildiklerinizi kendi içinde sorgulamaktansa
etrafınızdaki kişilerin de bildiklerini öğrenmeye ve anlamaya çalışmalıyız. Bu
da bilimin gözlemciliğine çok benzer zaten. Eğer daha fazla insan, bildiklerini
sorgulamakla kalmayıp, bilmediği konulara da açık bir zihinle yaklaşabilirse,
belki de daha derin ve anlamlı bir gerçek arayışına çıkabiliriz.
En baştaki
soruya döndüğümüzde, bilimin gerçeği arayışımızda bize yararı olduğunu söyleyebiliriz.
Ama tek başına da yeterli değildir. Bilim bize gerçeği değil sadece bir bakış
açısı sunar. Bu yüzden bilimsel bilgiyle beraber felsefi bakış açılarını da
dikkate almak önemlidir. Bilim sadece çevreyi anlama şeklimizle sınırlıdır ama
insan zihni sınırsızdır. Sadece insan kendini içinde bulunduğu kutudan
çıkartmayı öğrenmeli. Bunu
yapmak da düşündüğünüzden çok daha zor.
Kişinin kendi iç
dünyası yeterince geniş değilse etrafındaki kişilerin düşüncelerini kendi içine
katamayacaktır. Ben bu durumda insanın kutunun içinde olduğunu söylerim çünkü
zaten bir nevi öyledir. Kendi bildikleriyle yetinen ve belki de asıl gerçek olan
bilgilere karşı duvar ören kişi hapsolmuştur. Kutu aslında içeriden açılabilir
ama insan kendi çabasıyla açmak zorundadır. Merak eden kişi kutu karanlık da
olsa duvarları yoklar ve kapağı iterek açabileceğini keşfeder. Yeterince
cesursa da dışarı adım atar. Asıl gerçek dışarıdadır.
Bu düşüncemde
bilim de kutunun içinde. Dışarı çıkan kişi isterse onu da yanına alabilir ve
kutusunun duvarlarından tırmanmak için onu bir basamak gibi kullanır. İçeride
bırakıp giderse de gerçeğe ulaşmak için aşması gereken engelde üstüne basacağı
basamağı bulamaz. Yani bilim asıl gerçek olmasa da gerçeğe ulaşmak için gerekli
olan bir araçtır, doğru ya da yanlış olsun.