Konusu:

“Bilim gerçeği arayışımızda yardımcı olabilir mi?”

 

Yazar Rumuzu: gölge0606

Eser Sıra Numarası: 24022025eser09


                                 BİLİMİ ŞİİR SAYSAYDIK ATTİLÂ İLHAN OLURDUK

Kadıköy Rıhtımı'nda oturmuş, sanki yılların onun kollarından kopardığı dostunu tekrar kucaklamak için bekliyormuşçasına uzaklara bakıyordu. Bir iki tanıdık çehre arıyor, yeniden şiir yazmak istiyordu. “Bu adam şiir yazmak için neden birini bekliyor?” diye sorarsanız eğer o adam ki bir insanı kelimelerle defterine tarif ediyor, ustaca işlenmiş dizilerle bir şiire dönüştürüyor. İşte bu yüzden onun şiirleri canlıdır, nefes alır. Okuduğunuz esnada yanı başınızda elini kâh omzunuza atar kâh yüzüne kapatır ağlar. İnsan misali olan şiirinin de duyguları vardır. İşte o ya ağlarken ya da size dertleşecek bir dost olurken onun sorunlarını da dinlersiniz. Şiirlerinde bu vesilelerle insana, topluma, gerçeğe meşale yakıp üstlerine ışık tutmuştur. Onun gerçekleri duygulardır. Herkesin gerçeklerinin de farklı olduğunu bilenlerdendir ayrıca. Misal bir bilim insanın gerçekleri okyanusu keşfetmek olsun. Eğer onu bu kavrama uyarlayacak olursak onun keşfetmek istediği de duygulardır. Bu beyefendiyi “Ben sana mecburum bilemezsin/ Adını mıh gibi aklımda tutuyorum/ Büyüdükçe büyüyor gözlerin/ Ben sana mecburum bilemezsin” dizelerinden tanımak mümkündür. İşte bu kişinin adı Atilla İlhandır. Bahsini verdiğim üzere o bir bilim insanı olsaydı bilimini kelimelerden alırdı. Okuyan herkes gerçek duygularla, onun bilim ismini verdiği kelimelere ulaşırdı.

Bilim sadece sayısal verilerde değildi. İşte bu duruma onun gibi birçok aydın insandan ulaşabiliriz. Bir kelimeyi  birden fazla anlama gelecek şekilde kullanmak mümkündür. Bunun sınırlarını sözcüklerle koyamazlar. Misal, elma kelimesini kullandığımızda çoğumuzun zihninde bir meyve canlanır. Cümlemi kurarken hepimizin demedim. Çünkü farklı tezlerde sonuçlar üretecek zihinlerde vardır. Çoğunluğun dışında kalan kısım ismini elma koyduğu evcil hayvanını hatırlayabilir. Buna benzer örneklerin sayısını arttırabilmek mümkündür. Gerçek kelimesi de fikrimce değişken olan bir olgudur. Kimi paranın kimi güzelliğin kimi de aklın gerçeğine kapılmıştır. Tıpkı Attilâ İlhan’ın duyguların gerçekliğini anlamak icabıyla kendi biliminin peşinden gitmesi gibi. Yani gerçeklik denilince zihinlerde farklı hülyalar canlanır. Kendi kurguladıkları tiyatro oyununu oynarlar. Oynanan oyun değişmez. Değişenler; sahne, oyuncular ve diğerleridir. Oyun, beyindeki kelimenin amacıdır. Oyuncular ise tanıdıkları,  büyüdükleri çevre ve insanlardır. O insanların giydiği kostümler gibi diğer etmenlerse duygu ve düşüncelerdir. Oynanan oyunun amacını gerçeklik seçersek eğer herkes farklı tipte kurgulamalar yapar lakin amaç olan gerçeklik değişmez. Bu durum neticesinde herkeste aynı yapı - beyin adını verdiğimiz merkezi sistemi oluşturan temel yapılardan biri - olsa bile aynı düşünceleri düşünemeyeceğimizi kanıtlamış oluruz.

Herkesin gerçeğinin farklı olması durumu insanlar içinde kayda değer bir mevki tutmasa bile bilimin öncüsüdür. Bir doktor, böbrek taşları için hastayı ameliyat edecekken farklı bir yüzyıldan bir doktor çıkıp kendi gerçekliğiyle böbrek taşlarının bir ses frekansıyla kırılabileceğini keşfetmiştir. Tek gerçekliğin ve bilimin sayısal verilerden ibaret olmadığında söylemiştik. Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi, bir zamanlar kendi Türkçesini bile konuşamayan, özgürlüğün tadına varmamış gençlerin emekleriyle onlardan da torunlarına geçecek bağımsızlık bilimi doğrultusunda yazılmıştır. “Birinci vazifen...” diye başlayan hitabe bir yenilik olmuştur. İşte bilimle ortak noktası da burada başlar. İnsanları harekete geçirmiştir tıpkı bilimde keşfedilen yeni bir buluş gibi. Bir başka ortak noktası da temelinde farklı gerçeklerin oluşturmuş olduğu farklı sorunların olmasıdır. Sorunlar merakı ve hayreti beraberinde getirir. Merak, akıl kullanılarak ulaşılan bir basamaktır. Mesela Albert Einstein pusulayı merak edip, aklını kullanarak araştırmalar yapmasaydı çoğu denklem teoremini keşfedememiş olurduk. Ve sorunlarımız daha da sonraya bırakılırdı. Bilimden yararlanmamak gerçeklerin temelinden uzaklaşmamızı sağlar. Ve fikirlerimiz bir fay hattı misali sallanıp yıkılır. Geriye dönüp baktığımızda ise koca bir enkaz yığını kalmış olur.

4.5 milyar yıldır varlığını sürdüren gezegenimiz, evrende bir nokta büyüklüğünde bile değildir. Bilim bize yardım eder ve gerçekliğin üstüne gerçeklik katar. Ona yön verdiğimizde gelişir. Her yönden ve her konudan yön verilmelidir bu durumda da. Kimisi aklını kullanır bir makale yazar kimisi kaleciyi kurşun gibi geçen bir pas atar ve fiziğe katkıda bulunur. İster spor olsun ister edebiyat ister tıp... Mesele akıl yürütmek ve bilime her yönden katkıda bulunmaktır. Fuzuli’nin de dediği gibi “İlimsiz şiir temelsiz duvara benzer.” Aklımızı verdiğimiz, eski deyimiyle ilim olan bilim, yavru bir kuş gibidir. İnsanların düşüncelerine açtır. Gerçeği bulmak için onu beslemeliyiz. Besleyecek yavru kuşumuz olmasaydı yemimizin de bir mahiyeti kalmazdı. Küçük gezegenimiz içinde amaçsızca gezerken bulurduk kendimizi. Tıpkı “Mai ve Siyah”taki Ahmet Cemil gibi... Kader dediğimiz olgu yaşamımızı belirler deyip siyah bir gecede vapura biner giderdik. Bu durumda hayal gücümüzde yaşamamış olurdu. Kenarda köşede can çekişirdi. Ve daha kötü bir neticeye kollarımızı açmış olurduk. Çünkü hayal gücü, bilimin de ötesindedir. Bahanelere sığınmadığımız an herhangi birini gerçekliğe dönüştürürüz. Toshiyuki Nakagi adında bir profesör hayal gücünü biraz geliştirmiş ve normalde farelere yapılan rüzgar deneyini kesme şekerin içinde yaşayan parazitlere uygulamıştır. Olay şöyledir: Bir labirentin ucuna parazitleri koymuştur ve labirentten çıkmak için ne yapacaklarını izlemeye başlamıştır; parazitler, kendilerini yol ayrımlarında ayırmış ve çıkmaz yola ulaşan kısımlarını doğru yolu bulan kısımlarına tekrar ulaştırmışlardır. Böylelikle bütün olarak labirentin sonuna ulaşmışlardır. Görüyoruz ki parazitlerin bile çoğu hayvandan mantıklı davranabileceği hayal gücüyle kurgulanmış ve aklını kullanarak bilimle kanıtlamış.

Bu bağlamda ister Attilâ İlhan olalım ister sıradan bir okulda sıradan bir öğrenci. Hangi bilim dalıyla uğraşırsak uğraşalım gerçekliğimize hayal gücümüzle bilimi harmanlayarak ulaşacağız. Bilim damarda akan kandır. Gerçek bir insan olsa da kansız yaşayamaz. Ve bizde onu kansız bırakmamalıyız, bırakamayız. Çünkü biz, “Eğer bir gün benim sözlerim bilimle ters düşerse, bilimi seçin” diyen kahramanın güvendiği insanlarız.



önceki eser / sonraki eser