Yazar Rumuzu: güzün0008
Eser Sıra Numarası: 06122024eser01
Arayış
Gerçek, bir kavramın zihnimizde oluşturduğu yansıların
ardında “ayna”yı arama çabamızdan başka nedir? Aynayı elinde tutan ona, gerçek
bilgiye sahip olur. Francis Bacon’un dediği gibi “Bilgi güçtür.” Ancak eklemek
isterim ki bilmek, insan için bir hayli “güç”tür. Gerçeği görmek niyetiyle
aynanın üzerine eğilmeden önce mutlaka ışıkları yakmak gerekir. İşte bu noktada
“Işığın kaynağını nerede aramalıyız?”, “Bilmek için ne yapacağız?” soruları
akla gelir. Akıl, ışıktan bir yün yumağı gibidir; burada olgular, varsayımlar,
kabuller, hayaller renk renk gölgeler hâlinde birbirine dolaşmıştır.
Dolayısıyla insan, gerçeği sadece aklıyla kavrayamaz. “Us yumağı”nı çözümlemek
için bir yönteme ihtiyaç duyarız. İşte bu yönteme “bilim” denir.
İnsan dünyada var olduğu ilk andan itibaren bir “arayış”
yolunda, sonsuz bir merak duygusuyla yürümektedir. Bu yolda insanın elinde tuttuğu, ışığında
ilerlediği meşaledir bilim. Ulu önderimiz ve değerli fikir adamı Mustafa Kemal
Atatürk, bilimin yol göstericiliğini “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir,
fendir.” sözü ile vurgulamıştır. Şimdi ışıkları hep beraber yakalım ve şu
sorunun cevabını arayalım: “Neden bilim?”
Durmadan minik parmaklarıyla işaret ederek etrafında gördüklerine dair “Bu nedir?”, “Nasıl?”, “Neden?” gibi sorular soran “küçük insan”lara rastlamış hatta hayatınızın bir döneminde onlardan biri olmuşsunuzdur. Aslında her şeyi bilmek isteme yolundaki küçük insan, bilgi gücünü elinde tutan “büyük insan”ların başlangıç noktasıdır. Sorularının salt düşünceden ibaret kalmayarak birtakım eylemlerle çözümlenmeye çalışıldığını görürüz. Bilim tam da burada başlar. Küçük insan suya düşürdüğü topunun batmadığını, yüzdüğünü, sıcak çaya şeker attığında şekerin eridiğini ve sobaya dokunup eli bir kez yandığında ateşin yakıcı olduğunu deneyimler. Bunlar en basit hâliyle birer deneydir.
Deney yoluyla zihnimizde soyut olanı somut hâle
getiririz, edindiğimiz bilgileri bir hakikat zeminine oturtarak zaman
içerisinde nasıl değişebileceğini kavramamız ise gözlem ile olur. Bilme
isteğinin bizi yönlendirdiği eylemlerin her biri bilimin yöntemini oluşturur.
Elini sobaya değdiren çocuk örneğindeki gibi denemek, yanılmak ve öğrenmekten
çekinmeyen insan; bilgiye ulaştıkça büyür. Kendisiyle birlikte merak ettiği
konuların niteliği ve niceliği de büyüyecektir. Sorular cevaplarından tatmin
olununcaya kadar yinelenecek; cevaplar yığını içindeki insan, bu defa
gerçekliği sorgulamaya başlayacaktır. Bilimsel bilgide kıymetli olan, yalnızca
merakımızı tatmin etmekle kalmayıp bizi bilinenin “nasıl”ını sorgulamaya
yönlendirmesidir. Olgunlaşan bir elmanın daldan doğrudan yere düşeceğini
biliriz. Newton’un herkesçe kabul edilen bu olayı dünyanın yeryüzüne uyguladığı
yer çekimi kuvveti ile açıklaması ise bilim sayesinde olmuştur. Öyleyse şunu
söyleyebiliriz: Bilim idrak sınırlarını genişleterek gerçeği arayışımızda bizi
özgürleştirir.
Gerçek, insanın yorumlamasıyla var olan, dağınık ve aynı aynanın arkasında toplaması zor kavramlardan oluşur. Gerçekliğe bakan insanın dünya görüşü, bilgi birikimi, değer yargıları gibi kişisel kanılarla değişebilir. Yalnız belirtmek elzemdir ki yaşadıkları sürece arayışlar etrafında dönüp duran tüm insanların sorduğu ve sormaya devam edeceği ortak paydalar vardır. Hepimiz göğe, içinde yaşadığımız tabiata, bazen de birer insan olarak kendimize bakarız ve düşünürüz; güneşi, ayı, onların uzay âlemindeki hareketlerini, bir ağacın toprağın derinliklerine uzanan köklerini, insanın nefes alışını, duyguların zihin dünyasındaki tesirini, bir kuşun kanat çırpışını, yağmurun yağışı, şimşeğin çakışını... Tüm bunları neden ve sonuçlarıyla anlamlandırmamız bilimler ile mümkün olur.
Bilim, bilgileri titizlikle işleyerek nesnel
açıklamalar getiren ortak akıllar oluşturur. Böylelikle gerçeğin
bilinebilirliğine ışık tutulmuş olunur. “İlim ve fennin haricinde mürşit aramak
gaflettir, cehalettir, delalettir.” diyen Atatürk, bir kez daha doğruya bilim
ile ulaşmanın değerine dikkat çekmiştir.
Biz insanlar “arayış”ın bitmemesi, dünyamızın cehaletin
karanlığına bürünmemesi için bilim meşalesini elimizde tuttuğumuzun bilincinde
olmalıyız. Unutmayalım ki aydınlık bir gelecek, onun ışığında ilerledikçe
ardımızdan gelecektir.