Yazar Rumuzu: sis1226
Eser Sıra Numarası: 24022025eser01
ARANAN GERÇEK
Bilgisizlik kişileri tereddütsüz inanca mahkûm eder. Kuşku
duymadan kabul edilmiş olguların aradıkları “gerçek” olmama ihtimaliyle
yüzleşenler, hakiki olanı arayıp bulma umuduyla sorularını yöneltecek bir
rehber ihtiyacı hissederler. Bu bağlamda ortaya çıkan “Bilim gerçeği
arayışımızda yardımcı olabilir mi?” sorusu ancak gerçeğin öneminin farkındalığı
ve bilimin yeterliliği hakkında muhtelif düşüncelerle cevaba kavuşacaktır.
Gerçek
hakikattir. Gerçek soyut ve somutun dışındadır. Pilatus’un bir zamanlar alayla
yönelttiği “Gerçek nedir?” sorusu yalandan hoşlananlarca önemsiz bulunsa dahi
olumlu ya da olumsuz gerçek, hayatın ilerleyişinde mühim bir yere sahiptir.
Yaşamın başlarında karın açlığından günümüzde ise öğrenmeye duyulan açlıktan
kaynaklanan “Arama Sevgisi” ise Montaigne’in eserlerinde konu edindiği,
fikirlerini sunma isteği duyduğu başlıklardan biridir. Öyle ki arama
aşamasından çıkıp bir sonuca ulaşmanın aramak kadar zevk vermediğini dile
getirir. Arayışa böyle tutkulu bir insanın kurduğu “Düşüncemizin bilimden
aldığı da, ne karın doyurduğu ne de sağlık getirdiği hâlde hazdır yine de.”
(Montaigne, Denemeler: 127) cümlesi bilimin arayış için biçilmiş kaftan
olduğunu açıkça belirtmektedir.
Gerçeklik bir durumun, kavramın var olma hâlidir. Doğruluksa
bilginin gerçekle uyuşmasıdır. Hipotezler oluşturan deneylerden ve elde edilen
veri analizlerinden yararlanan bilim aksi kanıtlanana dek doğru kabul edilir
ancak birikimli ve sistemli olarak ilerleme gösteren bilimin “gerçek” olarak
ortaya koyduğu tez çürütülürse hakikat olmaktan çıkar ve doğru kabul
edilmez. Bilimin bu sistematik yapısı,
subjektif görüşlerden ve kişisel inançlardan bağımsızdır. Bilimsel bilgi
objektif ve güvenilir kabul edilse dahi gerçeği arayışta belirli etkileri olan
bilimin doğruluğunun kesin olduğunu varsaymak insanı gerçekten
uzaklaştırabilir. İnsan doğası gereği sorgulamalı, geçerli olanın neden doğru,
olmayanın neden yanlış olduğunu düşünmesi gerekir. Sokrates’in de dediği gibi
"Sorgulanmayan hayat yaşamaya değmez." Birey sorgulama yapmadan
gerçeğe ulaşamaz, bilim sorgulanmadan doğru kabul edilemez. Bir nevi gerçeklik
modelleri inşa eden bilim varsayar, varsayımlarını deney ve gözlemlerle
destekler. Sözde ispatlamalarının doğruluğu kesindir demek uygunsuz olsa da
önermeler olmadan ilerleme sürekliliği sağlanamaz. Unutulmamalıdır ki bilim gün
geçtikçe bilgi kaynaklarını geliştirir ve hatalarını düzeltir. Bilim gerçeği
arayışta yadsınamaz bir öneme sahiptir ve gerçeğin varlığına en yakın sonuç
için idealdir ancak bu durum geleceğe dönük bakıldığında bilimin gerçek için
yetersiz olduğu farkındalığıyla çelişir. Birey yalnızca bilimle gerçeğe
ulaşmayı beklememelidir; sonuçta bilenden yani bilimin türediği bilmekten ve
zihinden bağımsız olan yadsınamaz gerçek bilimden ibaret olsaydı bugün gerçek
yarın yalan olma ihtimalinin varlığı, gerçekliğin varoluşuna ters düşerdi.
Bilimden farklı olarak yığılarak ilerleyen felsefe, sorulara
somut gözlemlerle değil akıl yoluyla açıklama yapar. Aranan gerçek varoluşsal
ve metafiziksel sorulara dayandığında bilimin sınırlarına dikkat çeker. Sanat,
din, felsefe gibi farklı düşünce ve bakış açıları sunan alanlar;
gözlemlenebilir olgularla çalışan dolayısıyla insanın içsel dünyasına kesin bir
anlam yükleyemeyen bilimle karşılaştırıldığında gerçek kavramına ulaşmada bilim
kadar insan deneyimi ve kültürel birikimin de önem taşıdığı söylenebilir.
"İnsan doğası gereği iyi mi, yoksa kötü müdür?" sorusunun bilimsel
yöntemlerle tam anlamıyla yanıtlanabilecek bir sual olduğu savunulamaz. Bilim,
yalnızca bu tür soruların ele alınmasında bir perspektif sunabilir fakat
bunlara dair nihai yargıyı belirlemek, insan zihninin manevi yönleriyle iç içe
geçmiş bir süreçtir.
Kişi gerçeği aramaya karar verdiği takdirde, önce bilime
daha sonra bilimi destekleyecek diğer disiplinlere başvurmayı düşünmelidir ki
şüphelerinin karşılığında erişebilme imkânına sahip olduğu gerçekle örtüşen:
doğru izaha ulaşsın. Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün “Bilim gerçeği
bilmektir.” sözü her daim dikkate alınmalıdır. Bu sayede insan emek verdiği
arayışına bir destek bulacaktır. “Dünyada her şey için, medeniyet için, hayat
için, başarı için, en hakiki mürşit bilimdir, fendir.”