Yazar Rumuzu: yeşilmavikırmızı0000
Eser Sıra Numarası: 23022025eser04
Mor Araba
Bir şeyin yapılabileceğini veya yapılamayacağını nasıl
bilebiliriz? İlkokuldayken kendimi hep rengârenk oyun hamurları olan
arkadaşlarımı kıskanırken buluyordum. Benim önümdeki kırmızı, yeşil ve mavi
oyun hamurları çok basit, herkeste olan renklerdi. Bu oyun hamurlarını
dönüştürebildiklerim ise arkadaşlarımı kıskandırıyordu. İnceleyerek ve sayısız
denemelerle hamurları istediğim renklere getirip, yaratabilmenin verdiği
tatminliği yaşamıştım. Elimdeki imkânlar kısıtlı değildi, ben sadece
yapabileceklerimin farkında değildim. Bilim, kapasitemizi fark etmemizi sağlar,
gerçeğe ulaşılabileceği inancıyla kendini sürdürür. Bir şeyin yapılabileceğini
veya yapılamayacağını öğrenmek ise, deney ve gözlemle mümkün kılınır. Deney ve
gözlemin var olması için, bilimin varsayımlarının da kabul edilebilmesi
gereklidir. Bilimin yaptığı en büyük varsayım, biz insanlar olarak, gerçeğe
ulaşabilecek kapasitede olduğumuzu varsaymasıdır.
Yumurtaları suyun içine koyup haşlamadan önce yaptığımız
varsayımlar bile yüzlerce iken, bilim insanlarının bu çabaları ve uğraşları
gerçeğe bir adım daha yaklaşılabileceğini varsaymalarında yatar.10 dakika
zamanlayıcımı ayarlarken yumurtanın 10 dakikada pişeceği gerçeğini varsayarım.
Bu inancı böyle kılan ise aksinin kanıtlanamamış olmasıdır. Bilimce reddedilen
gerçekler, imkânsız oldukları için değil, kanıtlanamayacakları içindir.
Yumurtamı soyarken ise, içerisinde beni doyurabilecek bir besinin olduğunu varsayarım
ve harekete geçerim. Eğer ki evrenin gerçeğine ulaşamayacağımızı kabul etsek
yani bu yumurtanın soyulamayacağını düşünsek en başından hiçbir uğraşa
girmezdik. Şimdilik insanlık için bu yumurta soyulmamış kalsa bile, bir gün
soyulacağı inancıyla çatlatmaya çalışarak devam ediyoruz. Bu devamlılık
sayesinde günümüzde var olan modern bilim ve teknoloji unsurları
üretilmektedir.
Bilimin değişebilirliğinin olumsuz bir şey olduğuna inanan
insanları ise müstensihlere benzetirim, matbaanın icadı tüm dünyaya yeni bir
ışık doğururken, müstensihlerin işlerini kaybetmesine yol açmıştır. Edebiyat
öğretmenim bana bunları anlatırken müstensihlere üzülürken buldum kendimi fakat
müstensihlerin var olmasının sebebi de bilim değil miydi? Kâğıdın kendisi?
Matbaanın keşfi de matbaacıları doğurmadı mı? Bilim yenilenerek ve kendini
geliştirerek var olur. Sürekli kendini yenileyen, geçmişte kabul ettiği bir gerçeği
rahatlıkla reddedip yerine başka bir gerçek koyabilen bilime güvenebilir miyiz?
Bu sorunun cevabı sorunun kendisinde gizlidir. Bilime güvenebiliriz. Öyle ki
tam olarak kendini yenilediği için güvenmeliyiz. Evrende var olan hiçbir şey
biz bildiğimiz için veya kabul ettiğimiz için var olmamıştır. Bu sebeple
müstensihler gibi geçmişe bağlı kalmayıp, gerçekliğin kabul etsek de etmesek de
kendimizi matbaaya göre adapte etmeliyiz. Bilimdeki yeniliğin sebebinin eskisinden
daha iyi ve yararlı olduğu için olduğunu unutmamalıyız. Yeniliklerden korkmak,
maden kazarken tam elmasa ulaşacakken geri dönmek gibidir. Burada elmas,
yeniliklerin tekrarlanmasının bize getireceği sonuçtur.
Ben oyun hamurlarını yanlışlıkla karıştırıp yeni bir renk
elde etmeseydim, o oyun hamurlarının karışmasından çıkacak rengin varlığını
etkiler miydi? Yeşil ve kırmızıyı karıştırdığımda sarı çıkacağı gerçeği
değişmezdi. Sadece o anda bilmiyor bulunurdum. Bilim de aslında buna dayanır.
Gerçeğin biz insanlar tarafından bilinip bilinmemesi o gerçeği değiştirmez.
Aklımızın ucundan bile geçmeyen gerçekler bizim bilip bilmememize karşın varlığını
sürdürmeye devam ediyor olabilir. Denizin derinliklerine ulaşabildik ve oradaki
canlıları tanımlayabildik diye bir anda var olmayan canlılar, bize daha
bilinmeyen ve keşfedilmeyi bekleyen gerçeklerin olduğu umudunu aşılar.
Tıpkı atomun parçalanmasının imkânsız olduğunun düşünüldüğü
gibi gerçeği bulmanın da imkânsız olduğu düşünülebilir. Elimdeki mavi, kırmızı,
yeşil hamurlarımla mor bir araba yapabilmemin başta bakıldığında imkânsız
gözükmesi bir yana, artık o zaman aklıma gelmediği için sürücü eklemediğim
hamurdan araba bilim sayesinde hem mor olabildi hem de gerçekten de sürücüsüz
bir araba icat edildi. Bu da imkânsızı sorgulatır, beni insanlık olarak daha da
ileri gidebileceğimize olan inancımı aydınlatır. Yapabileceklerimize sınır
çizmeden, yola devam ederek, imkânsıza
‘’henüz kanıtlanmamış’’ diyebilerek güçlenmekteyiz.
Sonuç olarak bilim hala devam etmekte olan bir yolculuktur,
arabayı süren bilim adamları değişir, kimisi bu yolda ölür ve yeni bilim
adamları gelir. Fakat hepsinin hedefi bellidir, gerçeğe ulaşmak. Doğası gereği
daha iyisi gelene kadar bilim, yolumuzu aydınlatan gerçeğe ulaşmamızın yolunda
en doğru haritamız olarak kalacaktır.