Konusu:

“Bilim gerçeği arayışımızda yardımcı olabilir mi?”

 

Yazar Rumuzu: asil1309

Eser Sıra Numarası: 24022025eser16


                                                            GERÇEĞE GİDEN YOL

Dünya’ya geliş amacımızı elbette ki sorgulayıp bir kere bile olsa üstüne tefekkür etmiştir her insan. Tarih boyunca bu konu hakkında birçok fikir ve teori atılmıştır ortaya. Tanrıya kulluk etmek, imtihanlarla sınanmak, evrimin bir sonucu olmak, Dünya’nın bir simülasyon olduğu ve daha fazlası. Ama içlerinde bir tanesi var ki çoğu insanın inandığı ve bana da en mantıklı geleni: Hayatın gerçeğini anlamak.

Gerçek çok genel ve soyut bir terim olsa da biraz düşününce anlaşılması güç değil. Bahsedilen bu ‘gerçek’ aslında birçok şeyi içinde barındırır. Ölüm ,zaman ,düzen ,akıl ,aşk ,sevgi, yaşamak ve yaşamı anlamlandırmak. Bunları düşünürken insanın kendi içine dönmesi lazım gelir çünkü insanın gerçek algısı deneyimlerine, yaşam biçimine ve geçmişine de bağlıdır. Ama insan bu düşüncesini başka birinden esinlenerek de oluşturabilir. İşte gerçeğe giden bu yolda bilimin rolü tam olarak bu noktada ortaya çıkar. Bilim, evreni, doğayı ve yaşamı anlamak için sistematik gözlem, deney ve mantıksal çıkarımlara dayanan bir bilgi edinme yöntemidir. Yani bizden önce bu yoldan geçenlerin ayak izlerini takip etmektir. Bilim elbette ki gerçeği aradığımız bu yolda bize bir rehber olacak ve yolumuza ışık tutacaktır. Örneğin, ilk defa kek yapacağınızı düşünün. Keki nasıl yapacağınızı, hangi malzemeleri kullanacağınızı ve hangi yolu izleyeceğinize kendi başınıza deneme yanılma yoluyla mı karar verirsiniz yoksa bir tarife bakarak adımları mı takip edersiniz? Tabii ki de tarifi izlersiniz çünkü birisi aynı şeyleri daha önce deneyimlemiş ve bu süreci sizinle paylaşmıştır. 

Fakat siz tarife baksanız bile keki kendi başınıza yaparsınız çünkü siz kendi çabanızı, emeğinizi göstermeden o tarif bir amaca hizmet etmeyecektir. Onu değerli kılan, bir ürün haline getiren sizin onu yapıp uygulamanızdır. O ayak izlerinin siz takip etmediğiniz sürece orada durmalarının hayatınıza bir tesiri olmayacaktır. Lakin olduğu gibi fikirleri kabul etmek ve uygulamak ise insanların özgünlüğünü köreltmek için mükemmel bir seçenektir. Keki her ne kadar tarife uygun yapmış olsanız da en sonunda içine ekleyeceğiniz malzemeye yine siz karar verirsiniz. Kuru üzüm, limon, portakal, tarçın, haşhaş. Tamamen sizin damak zevkinize kalmıştır, hangi malzemeyi tarife ekleyeceğiniz sizin özgünlüğünü yansıtacak ve benliğinizden bir parça taşıyacaktır. Diğer bir taraftan, tariften hiç yararlanmamak sizi bir karmaşaya sürükleyecektir. Bütün malzemeleri elinize yüzünüze bulaştıracak ve ürünü elde edene kadar adeta canınız çıkacaktır. Çünkü nasıl yapacağınıza dair en ufak bir fikriniz yoktur ve bir süre sonra aynı kısır döngüde devam ettiğinizi, bir türlü bir sonuca ulaşamadığınızı fark edeceksinizdir. 

Zira insan aklının erişebileceği seviye sınırlıdır. Metafizik konuları düşünemez ve akıl yoluyla bir sonuca varamaz mesela. Fakat günümüzde metafizik gerçeklere bile bilim vasıtasıyla ulaşabildiğimizi görüyoruz. Örneğin, tarih boyunca zamanın mutlak ve değişmez bir gerçeklik olduğu düşünülüyordu, zamanın akışı metafizik bir olgu gibi görülüyordu. İnsan algısından bağımsız, değişmeyen bir gerçeklikti. Albert Einstein’ın 1905’te geliştirdiği Özel Görelilik Teorisi zamanın mutlak olmadığını gözlemcinin hareketine bağlı olarak değişebileceğini gösterdi. 1915’teki Genel Görelilik Teorisi ise kütle ve yerçekiminin zamanı bükebileceğini kanıtladı. Bu zamanın metafiziksel bir kavram olmaktan çıkıp fiziksel bir olgu olarak açıklanmasını sağladı. Ayrıca asırlar boyu insanların akıl yoluyla ulaşamayacağını sandığı metafizik bir kavram bilimin ışığıyla aydınlanmış oldu. Geçmişte insanların ilkel bir şekilde yaşaması bu sebepten ötürüdür. İnsanlar düşünerek ulaşabildikleri bir seviyeye geliyor ve sonrası onun için bir hiç olarak kalıyordu. Ne zaman ki yazı icat edildi ve bilgi birikimleri, deneyimler gelecek nesillere aktarılmaya başlanıldı, işte o zaman insanlık kendini geliştirmeye başladı ve kendini her yeni nesilde bir adım daha öteye taşıdı. Çünkü yazı beraberinde insanları bilimle bir adım daha öteye gitmeleri için adeta davetiye yollamıştı. Bir binaya birinin temel attığını düşünün, daha sonra biri daha geliyor ve başka bir yere temel atıyor çünkü başka bir temel daha atıldığından habersiz. O binayı tamamlamaları gerektiğini biliyorlar ama her biri en baştan tekrar başlıyor ve ilerleme kaydedilemiyor, bu döngü sürekli tekrar ediyor. Fakat hepsi kendinden önce bir şeyler yapıldığının farkına varırsa temeli atılmış olan o binanın üstüne yeni bir kat çıkmaya başlar. Böylece hem süreç hızlanır hem de sürekli yeni bir kat inşa edilir. Bilim de insanlığın gelişmesiyle doğru orantılı olarak ilerledi. İnsanlar geçmişten ilham alarak hep üstüne yeni şeyler ekleyerek bilimin inanılmaz bir seviyeye ulaşmasını sağladılar.

Kısacası, insanlığın dünyaya gelme amacı gerçeği aramasıdır bence. Gerçekliği arama yolumuzda en büyük yoldaşımız ise bilimdir. Geçmişte yaşanılan tecrübe, olay, olgu ve fikirlerden ilham alarak geleceği şimdiden şekillendirmek bizi bir adım öteye taşımakta en etkili yoldur. Kendi fikir ve düşüncelerimizi de kullanarak tabii. Gerçeği aramaktaki amacımız hayatımızı anlamlandırma çabamızın bir sonucudur. Eğer hayatınızın gerçeğine ulaşmakta ısrarcıysanız çok uzağa gitmenize ya da uçuk derecede bir çaba göstermenize gerek yoktur. Sadece içinize dönmeli, bilimin ışığını kullanmalı ve biraz üstüne düşünmelisiniz. İsteğinize ulaşacağınızın garantisini veriyorum.



önceki eser / sonraki eser