Konusu:

“Bilim gerçeği arayışımızda yardımcı olabilir mi?”

 

Yazar Rumuzu: beyza1334

Eser Sıra Numarası: 24022025eser03


                                                     BİR BÜTÜN OLARAK GERÇEK

Bilimin gerçeği arayışımızdaki katkısının boyutu ve yeri kişiden kişiye değişiyor. Bana göre gerçeğe ulaşma yolunda bilimin etkisi azımsanmayacak kadar çok. Ancak yalnızca bilim aracılığıyla gerçeğe ulaşılmaz.

Gerçeğe ulaşmaktan bahsediyoruz. Peki nedir bu gerçek veya bu gerçeğin ölçütü tam olarak ne?

Gerçek algısı ve tanımı kişiden kişiye değişebilen bir şey bence. Sokaktan geçen herhangi bir insan gerçeği kendi ölçütlerine göre tanımlar. Kimine göre yalnızca bilimin öne sürdükleri gerçek, kimine göre inançlarımız ve inançlarımıza göre yaşayış biçimimiz asıl gerçeği yansıtıyor, kimimiz aradaki dengeyi korumak gerektiğini ve aslında hem inançlarımızın hem de bilimin gerçeği yansıttığını savunuyor , kimimiz ise gerçek diye bir şeyin bulunmadığını düşünüyor. Kimimiz gerçeği nesnel olarak ele alıyor, kimimiz öznel. Gerçeği daha bir çok farklı açıdan ele almak mümkün. Fakat asıl üç genel alan üzerinde duracağım; bilim, felsefe ve din. Bu üç alan gerçeğin tanımlarının ve gerçek anlayışının temelini oluşturuyor.

1-)Bilim:Bilimi başlıca tanımlayacak olursak varlığın oluşumunu, evrendeki düzeni ve evrenin işleyişini somut delillere dayandıran, akıl ve mantık yoluyla açıklık getirmeye çalışan oldukça kapsamlı bir alandır.Bilim bilinen ilk medeniyetlerin başlangıcı gibi eski bir dönemden beri hayatımızda bulunuyor. Ortaya çıktığı ilk dönemden beri gelişime ve bilgi birikimine devam ediyor. Ama şuan asıl odaklanmamız gereken soru şu: Bilim temelinde hangi soruya cevap arıyor? Aslında bu sorunun cevabını bilimi tanımlarken veriyoruz. Bilimin temelinde varlığın nasıl ortaya çıktığı problemi yatıyor. Bu probleme pek çok bilimsel teoriyle açıklık getirilmeye çalışılıyor. Ancak henüz hangi teorinin gerçek olduğuna dair kesin bir kanıt bulunmuyor.

2-) Felsefe: Felsefe Antik Yunan döneminden itibaren hayatımıza girmiş olan ve kapsamı oldukça geniş bir alandır. Yine bu alanın da temelinde varlık bulunuyor. Ancak sorduğu temel sorunun "nasıl" değil "neden"olması onu bilimden ayırıyor. Felsefenin gerçek kavramı hakkındaki görüşlerine gelelim. Felsefeye göre gerçeği nesnel ve öznel olmak üzere iki temel alanda ele almak mümkün. Nesnel gerçeklik,insan algısından bağımsız var olan ve değişmeyen her şeyi kapsayan gerçek algısı iken öznel gerçeklik ise kişiden kişiye değişen ve insan algısına bağlı olarak gerçeği ele alır.

3-)Din ve İnanç: Din dediğimiz şey diğer alanlardan çok daha eskiden, insanlık tarihinin başlangıcından beri hayatımızın bir parçası. Dini kısaca tanımlayacak olursak kişinin belli bir yaratıcıya inanması ve bu inanç çerçevesinde belli kurallara göre yaşamlarını devam ettirmeleri diyebiliriz. İnsanlar tarihin her döneminde belli bir inanca ihtiyaç duymuşlardır ve bu inançlara göre bir yaşayış biçimi benimsemişlerdir. Dinin temelinde yatan inanç duygusu aslında sevgi ve güvenden geçiyor. Sosyal ilişkilerimizde de durum böyle değil mi? Somut delillere dayandırılamayan bir durumda sevdiğimiz ve güvendiğimiz birine inanmak mı kolay olur yoksa sevmediğimiz ve bize güven vermeyen birine mi? Dini inanç da temelinde tam olarak bu. İnancımızı somut delillere dayandıramayız. İnandığımız şeyi seviyor ve ona güveniyorsak inanmamız mümkündür.

Diğer iki alanın asıl sorusunun öznesi insandı. Peki ya dinin öznesi ne. Dinin tanımından da anlaşılacağı üzere bu alanın temel öznesi varlık değil, varlığı ve varoluşu sağlayan yaratıcıdır. Kimine göre yaratıcı güneş, kimine göre ateş, kimine göre ,kimine göre gözle görülemeyen, somutlaştırılamayan insandan çok daha üstün bir varlık, kimine göre ise yok. Bunların hiçbirinin gerçekliği mantıksal açıdan kanıtlanamaz.

Bu şekilde bakınca her üç alan da gerçeğe ulaşmamıza katkı sağlıyor. Ama hiç biri tek başına yeterli olmuyor.

Bilim gerçeği mantıksal açıdan ele almamızı sağlıyor. Yani bu sadece mantıkla gerçeğe ulaşılır demek mi oluyor? Tabii ki hayır. Bu insan zekasının sadece bir yanını ele almak oluyor. Mantıksal zekanın gerçekliğini kabul ettiğimiz gibi duygusal zekanın ve duyguların da gerçekliğini kabul ederiz. Duygularımızın gerçekliğini kabul etmemiz, temelinde duygular yatan inançların da gerçekliğini kabul ettiğimiz anlamına geliyor. Özetle yapacağımız çıkarım şu ki; hiç bir alan tek başına gerçeğe ulaştırmaz. Gerçeğe ulaşmanın en etkili yolu onu bir bütün olarak ele almaktır.

Bunları,Aquinolu Thomas'ın şu sözüyle özetleyebiliriz:"Hakikat, akılla ve inançla ulaşılabilir; zira Tanrı, hem akıl hem de vahiy yoluyla kendini açıklar."



önceki eser / sonraki eser