Konusu:

“Bilim gerçeği arayışımızda yardımcı olabilir mi?”

 

Yazar Rumuzu: derun0203

Eser Sıra Numarası: 24022025eser21


                                                                BİLİM ve İNSAN

 

Bilim, dünyayı ve evreni anlamlandırma yolculuğunda insanın gözlemlerini açıklığa kavuşturmada yararlandığı, dolayısıyla olayları çok yönlü şekilde keşfetmesine de olanak sağlayan bir kılavuzdur. Bilim; deney, gözlem vb. metotlar ile dünyayı nesnel bir şekilde inceleyerek olayların arkasındaki sebepleri aydınlatır. Ancak bilim, insanlara mutlak ve doğruluğu asla değişmeyecek ifadeleri sunmak yerine var olan ifadelerin kanıtlarla desteklenmiş açıklamalarını izah eder. Zaman içerisinde yeni elde edilen bulgulara bağlı olarak öncesinde doğru kabul eden bilimsel gerçeklikler değişebilir ve yerini yeni doğrulara bırakabilir. Bu elbette bilimin noksan bir yönü değil, aksine gerçeğe ulaşırken ne kadar esnek ve yenilikçi olduğunun bir göstergesidir. Fakat bilim, her ne kadar gerçek arayışının bir yol göstericisi olsa da felsefe, etik, sanat ve edebiyat alanlarında kesin yargılarda bulunamaz ve doğruyu göstermede yetersiz kalır. Pekiyi bu alanların bilimden farklı olarak yaptığı ve öne çıktığı temel özellik nedir?

Bilim; ölçülebilir, test edilebilir ve kanıtlanabilir gerçekleri ortaya koymakta güçlü bir kaynaktır. Ancak felsefe, sanat ve edebiyat gibi alanlarda tek başına yeterli değildir. Çünkü bilim, dünyayı anlamamızda önemli bir araçken insan deneyiminin derinliklerini ve anlamını tam olarak kavrayabilmek için diğer disiplinlerle birlikte çalışması gereken bir alandır. Bu bağlamda, bilim ile diğer alanlar arasındaki farkları daha iyi anlayabilmek için çeşitli başlıklara göz atabiliriz. İlk başlığımız, bilimin öznellikten ve kişinin kendi yorumundan uzak olması olur. Bilim, nesnel ve doğrulanabilir verilere dayanarak kesin sonuçlar sunar. Ancak edebiyat, sanat ve felsefe gibi alanlar, bireyin içsel dünyasına, yaşanmışlıklarına ve yorumlarına dayanır. Bir bilimsel deney her seferinde aynı sonucu verse de aynı kitabı okuyan ya da aynı tabloyu inceleyen insanlar farklı duygular hisseder ve farklı düşüncelerde zihinsel yolculuklara çıkar. Her bireyin algısı, geçmiş deneyimleri ve hayatları doğrultusunda şekillenir. Bu nedenle, bilimsel bilgiden farklı olarak sanat ve edebiyat gibi alanlar bireyin öznel bakış açısına ve duygusal derinliğine hitap eder. Bir diğer önemli nokta ise, bilimin estetik ve güzellik gibi kavramları tanımlama ve ölçme konusundaki yetersizliğidir. Estetik, güzellik ve duygusal değerler; kültürden kültüre, kişiden kişiye farklılık gösterir. Bilimsel bir formül, bir eserin güzelliğini veya ona yüklenen anlamı açıklamakta yetersizdir. Bir sanat eserinin toplum üzerindeki etkisini, ona kattığı değeri ve anlamı ölçmek, bilimsel yöntemlerle mümkün değildir. Eğer güzellik, estetik ve duygusal değerler bilimsel bir formüle indirgenmeye çalışılırsa sanatın toplumsal ve bireysel katkısı göz ardı edilir. Bu da toplumun zengin kültürel mirasından mahrum kalmasına neden olur. Bilimsel bir açıdan bakıldığında, değerlerin ve duyguların göz ardı edilmesi, insanı sadece fiziksel bir varlık olarak tanımlar ve onun ruhsal boyutunun ihmal edildiğini gösterir. Yalnızca bir bedenden meydana gelmeyen, kendine ait ruhu da barındıran varlıklar olarak bizler, yalnızca fiziksel olarak değil, aynı zamanda duygusal, estetik ve manevi yönlerimizle de besleniriz. Eğer bilimsel bir gerçeklik, sadece ölçülebilir verilere odaklanarak ruhsal ve duygusal boyutumuzu göz ardı etseydi, insanın duygusal yönü ve içsel gelişimi asla beslenmemiş olurdu. Bu durumda; ilhamın ve yaratıcılığın insanı sormaya, merak etmeye kamçılayan yönü düşünüldüğünde, salt gerçekliklerin dahi sezgileri es geçmediğini görmek kaçınılmazdır.

Sonuç olarak eğer sahip olduğumuz gerçekliği, yalnızca bilimsel bir bakış açısıyla sınırlı tutar ve bu gerçekliği kendi benliğimiz, duygularımız ve hayatımız doğrultusunda yorumlayamazsak bu gerçekliğin bizim için gerçekten bir anlamı olur mu? Bilimsel gerçekler ancak bizler kişisel ve insani bir anlam kazandığımızda gerçekten değerli hâle gelir. Kısacası, bilim bir araç ve sebep gösterirken sanat, felsefe ve edebiyat gibi alanlar insanın anlam arayışı ve hayatta aradığı amaca rehberlik eder. Dolayısıyla, bilimin ötesinde bir bakış açısına sahip olmak insanı sadece bedensel bir varlık olmaktan çıkarır, onu hem duygusal hem de ruhsal bir bütünlüğe yükseltir.



önceki eser / sonraki eser