Konusu:

“Bilim gerçeği arayışımızda yardımcı olabilir mi?”

 

Yazar Rumuzu: karga1905

Eser Sıra Numarası: 24022025eser20


                                                            İNSANLIĞIN AYNASI

Geldiğimiz dünyayı tanımaya çalışarak onun nasıl biteceğini bilebilir miyiz? Ya da gerçeğe ulaşacağımızı düşündüğümüz soruları cevaplarken, o cevapların bize açtığı yolların sonunu görebilecek kadar yaşayabilir miyiz? Bunun mümkün olup olmadığını bile bilmiyorken, tüm hayatımızı ölümü araştırmaya adamak büyük bir tezat olmaz mıydı? Yaşamaya sadece yaşamak için gelmek, aslında sanıldığından daha zor. Çünkü yaşam, bize kendi ölümümüzden önce birçok ayrılık yaşatarak bizi bu duruma hazırlar. Bu hazırlık süreci, hem en iyiyi hem de en kötüyü insana yaşatarak sorgulamayı öğretir. Sorgulamalar ise bilimi doğurur.

Çoğu insanın hayatının en kötü dönemi, bir yakınının vefat ettiği veya kişinin kendisinin ölümle burun buruna geldiği dönemdir. Çünkü hayatın en çaresiz anı ölümdür ve bu durumda sorgulamalar yetersiz kalır. İnsan her zaman bencil ve kontrolü kendi elinde isteyen bir varlık olduğu için, çaresizliği kendine konduramaz. Fakat kişinin, hayatının en kötü döneminde kendini avuttuğu ve yaşama tutunmaya çalıştığı bazı cevaplar vardır. Bu cevaplar her zaman özneldir ama bunun cevabını sadece nesnel olan bilim verebilir. Bu, bir takım yüzleşme olarak da adlandırılabilir. Birinin hayatının sonlanmasının bilimsel sebepleri, insanı rahatlatarak bilinmez olarak tanınan ölümü dayanılabilir kılar. Merak duygusu, bu huzuru sağlamamızda yardımcı olur. Çünkü bilim, insanın sorduğu kadar ileriye gidebilir ama insan, bilim olmadan gerçeğe bir adım bile yaklaşamaz. Merak, insana bir boşluk verirken, bilim bu boşluğu doldurmakla yükümlüdür. İnsanlarda bu boşluğun bir bölümü her zaman boş kalacak olsa da, insanın psikolojik açıdan iyileşmesi için bu boşluğun her köşesinin tanınması gerekir. Çünkü doğru soruyu sormak, cevabını bulmaktan daha zordur.

Bu çaresizlik denilen korku dolu gerçek, bilim sayesinde bir açıklamaya kavuşur. Kanserden vefat eden bir yakınınızı düşünün; onun neden öldüğünü bilmeseydiniz ve hiç öğrenemeyecek olsaydınız, bu durum daha acı olmaz mıydı? Bilim, o kişiyi tedavi ederken, hem hasta hem de yakınları bir umuda sahip olur. Bu umut hiç var olmasaydı, dünya daha çekilmez bir yer olmaz mıydı? Riskleri, verilmesi zor kararları alabilmenizi sağlar umut. Korkumuzu iyileştirir. Tıbbi gelişmelerden önceki toplumları düşününce, bu tür hastalıklarla nasıl başa çıktıklarını hayal bile edemiyoruz. Sizi içinizden bitiren bir şey var ve bunun nasıl, ne zaman ve nerede olacağı hakkında hiçbir fikriniz yok. Geçmişten günümüze her medeniyet, bilinmezlikle başa çıkma yolu olarak soru sormaya ve hayatın anlamını aramaya başlamıştır. Çünkü insanlık, her zaman korkusunu yenemeye çalışmış, öğrenmeye ve keşfetmeye açık bir varlıktır. Duyguların nasıl var olduğu bile hala bir bilinmezken, aslında ne kadar çok bilgiye sahip olduğumuzun farkında bile değiliz.

Peki, insan kaynaklı bir ölüm gerçekleştiyse, bilim buna nasıl yardımcı olabilir? Bir cinayeti düşünürsek, insanın ilk aklına gelen soru, kişinin nasıl öldürüldüğüdür. Bu sorunun cevabını adli tıpta buluruz. Ortadaki gizemin çözülmesi bilim sayesinde gerçekleştiği gibi, yakınlarının soruları da onun sayesinde cevaplanır. Bu durum, derin bir analiz ve birçok birimin aynı anda çalışmasını gerektirir. Cinayetin yeri, zamanı gibi basit sorulardan daha derine inecek olursak, bu sorunun kaynağına ulaşabiliriz. Bir insanın, herhangi bir başka insana zarar vermesine neden olacak davranış bozukluklarını, öğretilmiş yanlışları tespit edecek ve bu sorunlara çözüm bulacak olan yine psikoloji bilimidir. Psikoloji, olayın akışına ve sebebine anlam kazandırarak, insan beynini çözümler. Çünkü bilim sadece anı kurtarmaz, sonuçları bir temele bağlayarak insana ayna olur. Belki de bazı toplumlar bu aynalara bakmaktan korkuyordur. Bazı önyargılar topluma o kadar yerleşmiştir ki, insanlar kendilerine yardım etmesi için bulunan bir şeyi bile reddedebilecek konuma gelmişlerdir.

Bazı insanlar huzuru sorularda değil, önceden verilmiş cevaplarda arar. Bilincin yetersiz kaldığı boşluğu merakta değil, üstün güçte bulur. Ama bu durumda bile bilime ihtiyaç duyar. Sorgulamak engellenemeyen ve doğuştan gelen bir duygu ihtiyacıdır. Kısıtlanmak insanı mutlu etmez. Bilim insana bu geniş alanı tanıyarak gerçek dünyayı insana tanıtır ve bu gezegenin yaşanılabilir olmasını sağlar. Beynimizin yetersiz kaldığını düşündüğümüz alanlarda araştırmaya devam etmek, bu araştırmalardan aydınlatıcı sonuçlar elde etmek, bilimin insanlığa sunduğu sonsuz yaşamdır. Bilimsel buluşların insana kattıkları açıklanamayacak kadar büyüleyici ve şaşırtıcı olabilir. Kanıtlar bizi şaşırtır, gerçekler bizim yolumuzu belirler. Bu yolun her bir taşı, binlerce yıllık birikim ve deneyimin eseridir. İnsanlığın en büyük eseri bilimdir. Etkileyiciliğiyle sizi hayran bırakan, gerçekleri yüzümüze vurarak insanlığa her zaman yaşamayı öğretmiş bilimin en önemli dersi, hangi gerçekle yüzleşirseniz yüzleşin, vazgeçmeden araştırmaya ve öğrenmeye devam etmektir.


önceki eser / sonraki eser