Konusu:

“Bilim gerçeği arayışımızda yardımcı olabilir mi?”


Yazar Rumuzu: fen2575

Eser Sıra Numarası: 17022025eser01


                                                                     Bilimin Gerçeğe Karşı Tutumu

Bilimin gerçeğe ulaşması konusundaki rolünü anlayabilmek için “Bilim” kavramının açıklanması gerekmektedir. Bilim; evrenin, evrendeki olguların ve olayların bir bölümünü ele alıp birtakım yöntem ve deney yolları kullanarak gerçeğe, gerçekliğe dayanarak birtakım yasalara ulaşan bilgi yolu, düzenli ve tutarlı bilgidir (TDK Sözlük).

Bilim tarihi boyunca birçok bilim türü ortaya çıkmış ve kategorize edilmiştir. Doğa bilimleri, formal bilimler, sosyal bilimler, beşerî bilimler ve uygulamalı bilimler olarak temelde beşe ayrılan bilim çok geniş bir saha olup çok spesifik alanlara da sahiptir.

Bilim tarihi incelendiğinde bilimin başlangıcı için gerekli olan itici güç merak üzerinden sağlanmıştır. İnsanın biyolojik yapısından dolayı sahip olmuş olduğu çevreyi merak etme duygusu, özellikle doğa bilimleri dediğimiz fizik, kimya, biyoloji ve astronomi gibi alanlarda ortaya çıkmaktadır. Öyle ki bazı medeniyetlerde (Mezopotamya medeniyetleri, Yunan medeniyeti, Mısır vb.) Bilim bir kültür haline gelmiş ve zaman içinde bu kültür bir kültür alışverişine dönüşmüştür.

Bilimin var olması için gereken itici güç sadece merak ile değil ihtiyaç ile de açıklanabilmektedir. İnsanların hastalıklara tedavi bulma gayesi zaman içinde kültürel olarak etkileşimde bulunmamış olan medeniyetlerde bile eş zamanlı olarak tıp bilimini, yön bulma gibi amaçlar astronomiyi, canlıları inceleyerek amaç ve gaye doğrultusunda kullanma ihtiyacı biyolojiyi geliştirmiştir. İnsanlığın ilk topluluk kurduğu dönemlerde dahi ticaret vb. alanlar için matematik geliştirilmiştir.

Bilimin bu denli gelişmesi ve topluluklar tarafından saygı duyulan bir disiplin olması diğer entelektüel alanlara da yansımış ve bilim felsefesi dediğimiz bir felsefe türünü ortaya çıkarmıştır. Bilim felsefesi, bilimin ne olduğunu, bilimsel kuramın özgül yapısını, bilimsel bilginin epistemolojik statüsünü, bilimsel yöntemin anlamını, bilimin gelişiminin anlamını, özetlenecek olursa bir bütün olarak bilimin konumu, gelişimi ve iç yapısını değerlendiren, bunu kuramsal düzlemde ortaya koymaya çalışan felsefe bölümüdür.

Bilim felsefesine ait çalışmaların çok uzun tarihsel bir geçmişi vardır. Aristoteles'ten itibaren bu etki görülebilir. Ama bilim felsefesi, felsefenin bir alt bölümü olarak özellikle bilimlerin felsefeden ayrışmasının bir sonucu olarak belirginleştiği için modern zamanların ürünüdür. Klasiks Bacon'ın Novum Organum'u, René Descartes'ın Metot Üzerine Konuşma'sı, Isaac Newton'un "Felsefi Akıl Yürütmenin Kuralları", Henri Poincaré'nin Bilim ve Hipotez'i, bir anlamda bilim felsefesinin öncü klasik metinleri sayılabilir. Kapsamlılıktan itibaren ise bilim felsefesi tamamen bağımsız ve kapsamlı bir bölüm haline gelir.

Bilim felsefesinin ilgilendiği en temel sorulardan biri bilimsel düşüncenin gerçeğe ulaşma amacı üzerindeki etkisidir. Özellikle Avrupa’da Skolastik Dönem’in yıkılışına kadar olan süre zarfınca inanç-bilim çatışmasında iki taraf bu soru üzerinde durmuş ve birçok düşünür birçok fikir ortaya atmıştır. Bunlardan bazıları şu şekildedir:

“Neden bazı insanların bilimi sıkıcı ve zor, bazılarının da eğlenceli ve kolay bulduğunu bilmiyorum. Bildiğim, özellikle de bir yönünün bana büyük keyif verdiği: Dünyanın gerçekte nasıl olduğunu çözmeye çalışmanın bu denli hayal gücü gerektirmesi.”

Richard Feynman (Hayal Etmek Eğlenceli)

“Bilim yapabiliyor ve o sayede yaşamımızı daha iyiye doğru yönlendirebiliyoruz.

Carl Sagan (Kozmos)

“Kolayca aldanan saf insanları kandırmayı hedefleyen yalan yanlış bilgiler her yanımızı sarar. Ancak kuşkucu bir bakış açısıyla yapılan değerlendirmelere rastlamak çok daha zordur. Kuşkuculuk her zaman hayaller kadar iyi satmaz.”

Carl Sagan (Karanlık Bir Dünyada Bilimin Mum Işığı)

“Bilim bizlere dünyayı olmasını istediğimiz değil, olduğu şekliyle kavratmayı amaçlayan bir daldır. Bu nedenle bilimsel bulgular her zaman anlaşılır ya da doyurucu gelmeyebilir.”

Carl Sagan (Karanlık Bir Dünyada Bilimin Mum Işığı)

Yukarıda alıntılanmış olan dört sözün tamamı günümüze yakın zamana aittir. Özellikle Carl Sagan yazmış olduğu eserlerinde bilimsel düşünceyi savunarak dogmatizmi tenkit etmiştir. Hatta bunun etkisiyle de en uzun ve hacimli eseri olan ‘Karanlık Bir Dünyada Bilimin Mum Işığı’ eserini yayımlamıştır.

Bilimin temel amacının doğanın incelenmesi olduğunu düşünecek olursak gerçeğe ulaşmak konusundaki en etkili yol olmaktadır. Bilim, tarih boyunca doğadaki olayları ve soyut somut kavramları araştırmış ve bunları açıklamıştır. Günümüzde var olan ve bizi olumlu veya olumsuz etkileyen her şeyin dolaylı da olsa bilimle bağdaştığı inkâr edilemez bir gerçektir. Evrenin ve içinde bulunduğumuz doğanın karmaşıklığı karşısında bu ortamları incelemek ve bu varlıklardan sonuç çıkarmak ancak ve ancak bilimin işidir. Bilimin inkâr edilemeyecek kadar keskin ve kuvvetli olması. Sübjektifliğe kapalı olması ve diğer ideoloji/inanç gibi fenomenlerden etkilenmemesi bilimi herkese yönelik kuvvetli bir araç kılmaktadır. Tarih boyunca bilim üzerinde ilerleyen veya ilerlemiş olan toplulukların diğer toplumlara göre göreceli veya görecesiz fark etmeksizin daha üstün olduğu bir gerçektir. Aynı şekilde bilimi bir dönem yaşatıp daha sonra önemsizleştiren veya bilime hiç önem vermemiş toplumlar yok olmuş veya diğer toplumlara karşı zayıf duruma düşmüştür. Tarih boyunca bilimsel olmayan diğer faaliyetler de doğayı açıklamak için kendi metotlarını kullanmış lakin bilim kadar başarılı olamamıştır. Bilimin bireysel olarak şahsa genel olarak ise topluma katkı sağlaması refah düzeyi üzerinden incelebilir bir konudur. Yapılan bütün araştırmalar bilimin gelişmesi ile toplum refahı arasındaki doğru orantıyı kanıtlamaktadır (Sovyetler Birliği vb. istisnadır).

Gerçeğe ulaşma konusunda bilime muhalefet olan bir diğer alan felsefedir. Bilim doğruya ulaşmak için deney-gözlem gibi daha somut ve elde tutulabilen şeyleri kaynak edinirken felsefe daha bireysel ve daha soyut bir alandır. Felsefe tarihi boyunca sorulan evren nasıl oluşmuştur gibi soruların cevabı bilim sayesinde cevaplanmıştır. Felsefenin bu konuda bilime karşı zayıf düşme sebebi direkt var olana odaklanması yerine düşünce yoluyla sonuca varma isteğidir.

Fakat bu bilim felsefe çatışması genel olarak tarih boyunca iki tarafında bazı ortak özellikleri olması sebebiyle pek şiddetlenmemiştir. Özellikle 18. yüzyıldan önceki filozoflarda doğa bilimlerine karşı bir merak olmasından dolayı iki taraf arasında da uzlaşma görülmüştür. Tarihteki önemli filozof ve bilim insanlarının çoğu bu iki alanla da ilgilenen kişiler olmuşlardır.

Sonuç ve Özet

İnsanlığın daha erken dönemden itibaren ihtiyaçlarını ve merakını karşılama ihtiyacı bilimi oluşturmuş ve bu alan zaman içinde gelişerek insanlık üzerinde ciddi katkılar sağlamıştır. Bu katkının sağlanması ve refah düzeyi gibi ölçeklerde artış bilimin gerçek ve doğruya ulaşma konusundaki başarısını kanıtlamaktadır. Bilimin yargısız olarak herkese hitap ediyor olması onu evrensel bir dil haline getirmiş ve bütün medeniyetler arasındaki kültür alışverişine sebep olmuştur. Zaman içinde insan ihtiyaçlarının karşılanması sonucu doğaya yönelik sorular spesifikleşmiş ve adet olarak da artmıştır. Bunun sonucunda bilimin bu sorulara yönelip cevaplandırması ve insan gayelerinden bağımsız hale gelmesi bilimin doğruya ve gerçeğe yönelik başarısını kanıtlamıştır.

İnsanın bilim alanındaki bu başarısı onu diğer canlılardan daha da üstün kılarak en yetkin canlı konumuna getirmiştir. Bu gerçeğe ve doğruya ulaşmanın verdiği bir üründür. Bu sebeple tarih boyunca pek çok uygarlık ve devlet bilim alanında rekabete girmiş ve bu yarışı önde bitirmek için çaba sarfetmiştir.


önceki eser / sonraki eser