Konusu:

“Bilim gerçeği arayışımızda yardımcı olabilir mi?”

 

Yazar Rumuzu: sofist3478

Eser Sıra Numarası: 23022025eser05


                                                        DEĞİŞEN GERÇEKLİK VE BİLİM

Gerçek kavramı, genellikle kesin, değişmez ve nesnel bir olgu olarak algılanır. Ancak bilim, bu niteliklerin tam karşıtı olan dinamik, değişken ve hatta öznel bir yapıya sahiptir. Bilimsel düşünce, bir yemek tarifi gibi eksiklikleri veya hataları gidererek, fazlalıkları atarak ilerler. Bazen uzun yıllar boyunca kabul edilen bir teori yanlışlanabilir ve o teoriye dayanan bilgi yapısını ve o zamana kadar oluşturulan bilimsel mirası, bilimin kendisi yıkmak zorunda kalır. Bu durum bilim insanları için olağandır; hatta bilim tarihinde çokça kez bilim insanları kendi yapıtlarını elleriyle yıkmış, ortaya koydukları kuramları zamanla kendileri çürütmüşlerdir.

Bilim, bilme eyleminin kendisi değildir, bilmeye duyulan arzuyu giderme çabasıdır. Bilim, mutlak gerçeği ortaya koymak gibi bir iddiada bulunmaz; aksine, elindeki verilerle en makul sonuca ulaşmaya çalışır. Bilimin kullandığı en temel yöntemlerden biri olan tümevarım metodu, tümdengelim aksine kesinliği değil, gözlem ve deneylerle ulaşılan geçici gerçeklikleri esas alır. Bugün kesin gibi görünse de bilimsel bilgiler yarın yeni buluşlarla değişebilir. Bu da bilimin, "gerçek" diye adlandırdığımız kavramların aslında öznel hâllerini kabul ettiğini gösterir.

Bilimin “nesnel” olan gerçeği arayışımızda yardımcı olamamasının bir diğer sebebi, kendisinin de belli bir öznellik barındırmasıdır. Kavramlarımız ve ölçüm sistemlerimiz, insan zihninin somutlaştırmaya olan ihtiyacıyla yaratılmış kalıplardır. Sayılar, zaman, mekân gibi unsurlar evrensel bir gerçeklik olmayabilir; aksine, insan algısının ve şartlandırmalarının ürünü olabilir. Bu da bize; hızlı ve yavaş, aydınlık ve karanlık, çok ve az gibi nicelik veya nitelik kavramlarının temelinde öznellik barındırdığını gösterir. Bütün bu kavramlar nereden, kimden, ne zamandan ve ne şartlar altından bakıldığına göre farklılık gösterebilir.

Tanımlamanın ve kavram oyunlarının temelinde olan, bilimin öznelliğinin bir büyük başka sebebi de insan ürünü olmasıdır. İnsanın yaşadığı zaman, çevre ve şartlara göre bir kişilik edinmesi; düşüncelerini buna göre şekillendirmesi ve dünyayı içinde yoğrulduğu çömlekten görmesi sebebiyle hayata bakışı farklı olabilir. Durumları ve olguları yorumlamada etkisini gösteren bu farklılık; bilimin kendisini bilene göre değişen bir yapısı olduğunu, yani bilimin öznellik barındırdığını kantılar. Her insan kendi çevresinin yarattığı benzersiz bir fikirdir. Biyolojik olarak kendi türüyle benzerlikler gösterse de zihinsel olarak eşsizdir. Dolayısıyla bilim de biçim olarak nesnel ve kalıplaşmış görülebilir ama onu bulanların öznelliğinden kendisi de pay almıştır ve özneldir. İnsanın kendisinden ayıramadığı duyuları, sezgileri ve yorum yapma yeteneği onun kavramları farklı algılamasını sağlar.

Bu durum Einstein'ın görelilik teorisinde de bahsedilir. Bu teoriye göre, zaman, mekân, hareket gibi kavramlar mutlak değil, birbirine bağlı ve görelidir. Bir gözlemciye göre sabit olan bir olay, başka bir gözlemciye göre farklı bir “gerçeklik” arz edebilir. Bu bile, mutlak gerçeğin ne kadar kaygan bir zeminde olduğunu gösterir.

 

Bilim kesin ve değişmez olan gerçeği bulmada yardımcı olamaz belki ama gerçeklik kavramı kalıbından çıkartılır ve sınırları genişletilirse bu yeni gerçekliğe yardımcı olabilir. Gerçeklik derken kastedilen insanı en az şüpheye düşüren ve bilme isteğini en çok tatmin eden bilgiyse o zaman gerçekleri bulmada bilim epey yardımcı bir kaynaktır. Hatta bilimin amacı budur. Bilim kendisini bilme yolunda harcayan bir olgudur. Sonuç bilmek olsa da olmasa da. Çünkü bilgiye giden yolda atılan her adım bilim için gerçekliktir, bu durumda bilim yolun sonu değil yolda olma durumudur. Yolun çok uzun olması, sonuna varacak imkân olmaması veya sonunun asla görülemeyecek olması önemli değildir. Yolcu, bilim insanı, için önemli olan yola koyulmaktır. Gidilecek yere varılamasa bile yolunda olmak da yeterli ve tatmin edicidir.

Sonuç olarak, bilim nesnel bir gerçeği ortaya koyma iddiasında değildir ve aslında böyle bir iddiayı destekleyecek nitelikte değildir. Bilim, belirli bir kavramın en akla yatan, en tutarlı ve en iyi açıklamasını yapma çabasıdır ve her zaman gelişime açıktır. Gerçek dediğimiz kavramların esnekliği ve göreliliği, bilimsel metodolojinin özünde yer alır. Dolayısıyla, bilim mutlak gerçeği bulmak yerine, onu sorgulama ve ona yaklaşma aracı olarak işlev görür. Tatmin edici gerçeği aramaksa zaten onun bir görevidir ve bunu yüzyıllardır yapmaktadır.



önceki eser / sonraki eser