Konusu:

“Bilim gerçeği arayışımızda yardımcı olabilir mi?”

 

Yazar Rumuzu: turuncu0000

Eser Sıra Numarası:  24022025eser07


                                                                     ELMA ŞEKERİ

‘’ Bir trene binip rastgele kaybolup gitmek istiyorum. ’’

 Adam defterine karalarken mısralarını biraz sonra trene binip onu terk edeceğini bilmeyen kadını bekliyordu. Bir tren garındaydı… Tek beklediği o iken.

Ona idi tüm mısraları, tüm şiirleri, tüm kelimeleri. Kadını gördü, az ileriden gelen. Telaşlıydı. Mahzun, kırgın, tedirgin, sabırsız… Belki de biraz… Kaybolmuş…

 Bir çocuğa takıldı gözleri adamın. Çocuk bir trenin ardından bakıyordu. Elinden düşmüş bir elma şekeri vardı. Gözleri doluydu. Adam çocuğu yanına çağırdığında elma şekeri hala yerdeydi… Ve parçalanmış.

‘’Adam eğilip çocuğa seslendi: ‘’Bir şeyi kırılmadan koruyabilir misin evlat?’’

 Çocuk başını kaldırıp baktı. Adam elindeki defteri uzattı. ’’Bana bir iyilik yapabilir misin?’’ dediğinde başını salladı çocuk. ‘’Bu defteri o kadına götürür müsün? ’’ dediğinde adam, çocuk beklemeden hızla koştu kadına doğru.

 Adam, derin bir nefes alıp geçmişin kollarına bıraktı kendini. Yağmurlu bir gündü onunla ilk tanıştığında. Şiirlerini okumuştu ona, dalgın gözlerle dinlemişti kadın. Çok güzeldi kadın ve belki de dünya böyle bir güzelliği hak etmiyordu. Ürperdi birden, ’Ne kadınlar sevdim, zaten yoktular.’’  Bir an gözleri kapandı. Sesiyle, bakışıyla hatta kokusuyla var olduğunu sandığı kadın… Belki de hiç olmamıştı, belki de sadece şiirlerinde var ettiği bir suretten ibaretti. O günden sonra bir daha hiç konuşamamıştı kadınla.

 Uzaktan sevmek… Belki de sanıldığından çok daha acı vericiydi. Kadını duyabileceği bir yakınlıkta değildi o an. Ama kelimeleri hala fısıltıyla yankılanıyordu. ‘’Sen benim hiçbir şeyimsin… ‘’Ona yazmıştı bu mısraları. Tıpkı diğerleri gibi… Acı veren bir gerçekti bu ama aynı zamanda iyileştiriyordu da.

 Kadının gözleri adamı bulduğunda içinde bir şeylerin koptuğunu hissetti. Biliyor muydu kadın? İmkânı yoktu. Ama yine o bakış… Bir an bileklerinde bir sıcaklık hissetti, durakladı… Her şey silinip kayboldu birden. Kendini bir anda odasında bulmuştu. Defterinin başında. Kadına  verdiğini sandığı defterinin.

 Yazdığı son şiir gözlerinin önündeydi. Pencereden içeriye gri bir ışık süzülüyordu. Bir sokak lambası geceye inat hala yanıyordu. Kadına verdiği defter masanın üzerinde duruyordu. Masada devrilmiş bir bardak, yanına saçılmış birkaç kâğıt, derin bir boşluk… Bir rüyanın içinde miydi yoksa gerçeğin mi kıyısında? Pencereden bir tren düdüğünün sesi duyuldu. O an anladı. Ona mecburdu, bir mıh gibiydi adı… Gözleri uzaklara daldı…’’Aysel… Git başımdan .’’  Ben uzak yalnızlık limanlarına sığınan karanlık, aykırı bir yolcu… Yalnızlığımda üşür, gecelerimde korkarsın. Kime yazıyordu bu mısraları? Gerçekte var mıydı yoksa peşini bırakmayan bir hayal miydi? Kalbinde ağır bir sızı hissediyordu… Kadının ona adını söylediği an canlandı gözünde. Adam usulca fısıldadı: ‘’Atilla İlhan, benim adım.’’ Kadın ona kendini tanıttığında tekrar fısıldadı adam: ‘’Aysel… Git başımdan.’’ İstemiyordu unutmayı, gitmesini, onu kaybetmeyi…

 Bir pencere aralandı. Dışarıda bir çocuk elma şekerine bakıyordu.  Bazı aşklar temiz ama kırılmıştır. Tıpkı  bir çocuğun elinden düşen elma şekeri gibi.

  

                                                                                                                                

önceki eser / sonraki eser